top of page

İman ettik demekle iman ediliyor mu?

 

(Ankebut 85-2)

 

 

اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ

Ehasibe-nnâsu en yutrakû en yekûlû âmennâ vehum lâ yuftenûn(e)


ree

İnsanlar “inandık!” demekle baskıya maruz kalmadan bırakılacaklarını mı hesap ettiler?

Bunlar hangi insanlar? Tüm insanlar mı? Siz iman ettiniz diye bir baskıya maruz kaldınız mı? Müslüman bir toplumda doğan, Müslüman bir kültürün içinde yaşayan bir insan imanından dolayı herhangi bir baskı, fitneye maruz kalır mı? Yoksa babası, dedesi “afferim oğlummu” der. Demek ki tüm insanlar değil.


Buradaki “-nnâs” sonradan iman edenlerdir. Annesi babası farklı inançta olanlar. Bu ayet imanın yalnızca sözle beyan edilen bir iddia değil, aynı zamanda bazı bedelleri olan bir sorumluluk olduğuna işaret ediyor.


Ayette geçen fitne kelimesinin kökünü Enbiyâ suresinde okuduk. Sözlük anlamı itibariyle altın ve gümüş gibi değerli madenleri, sahtesinden gerçek olandan ayırmak için ateşte eritilmesini ifade ediyor. 


Buradan hareketle fitne, imanın ve sadakatin gerçekliğini ortaya çıkaran en zorlu baskılar, sıkıntılar maddi ve manevi sarsıntılar altında cevherin çürüften ayrılmasıdır. Yani bir baskı olacak ki bizim imanımız sahih bir iman mı yoksa çürük bir iman mı, altın mı tenekemi ortaya çıkacak. O yüzden burada yer alan “-nnâs-insanlar” ifadesi ile kimlerin kastedildiği konusunda müfessirlerin iki yönlü görüşü olmuş. 


Bunlar genel olarak ya tüm insanlar ya da özelde imana yeni adım atmış, henüz içsel sağlamlığı olgunlaşmamış kişiler olduğu öne sürülmüş. Bağlam dikkate alındığında bu ikinci görüşün daha doğru olduğunu görüyoruz. İman iddiasında bulunanların henüz bu iddiayı davranışları ve sabırla pekiştirmemiş olanların kastedildi çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. 

Ayetin devamında fitneye uğramadan bırakılma ifadesi, kişinin bedeni ya da mali sorumluluklara tabi tutulmadan rahatlık içinde bir iman süreci geçirme beklentisini de eleştirmektedir. Yani iman ediyor, o imanın tüm imkanlarından istifade ediyor yalnız fedakârlık gerektiren yerde tökezliyor. Ayet imanın böyle bir şey olmadığından bahsediyor. 


Zira iman bir güven duygusudur. Ve bu güven ancak sınanarak ve zorluklar karşısında sabredilerek olgunlaşır. Henüz tanımadığımız birine veya yeterince içselleştirmediğimiz bir inanca karşı güçlü ve sarsılmaz bağlılık ve güven hemen oluşmaz. Takım değiştirilir gibi din değiştirilmez. O yüzden gerçekten sonradan iman edenlerin geçmiş günahlarının silindiği söylenir. Zor bir süreçtir. Annen baban farklı inançtadır, bütün sevdiğin arkadaşların sana baskı yapıyor, çok muazzam bir mahalle baskısı var. Belki maddi imkanlardan da mahrum kalıyorsun. Eski iş ortakların seni bırakıyor. Çok büyük bir fedakârlık ister. Bu imtihanlardan sonra bu fitnelerden sonra hangi insan iman ettiğini söylüyorsa gerçekten Allah katında makbul bir imana ulaşmış demektir. 


Bu durumu Hucurat suresi 14. ayet bize örnek olarak gösteriyor. Arabiler, Araplar yani Badiyede şehrin dışında yaşayanlar, Allah Resulü ve müminlerden uzakta olanlar geldiler dediler ki:


“Biz iman ettik! Uzaktalar ya bilmiyorlar imanın nasıl bir şey olduğunu. De ki onlara: “Siz etmediniz!” İman öyle bir partiye üye olur gibi olmaz. Dil ile ikrar, kalp ile tasdik, ben Müslümanım. Tamam. Yok öyle Müslümanlık, olmaz. 


Biz iman ettik dil ile ikrar ettik diyorlar, belki de kalp ile tasdik ediyorlar. Ama Rabbimiz diyor: “Hayır siz iman etmediniz! Siz teslim olduk deyin! Çünkü iman henüz kalbinize yerleşmedi.” 


Kalbe nasıl yerleşir? 


İmtihanlarla, sınanmalarla, sabırla, yaptığı fedakarlıkla. Bunlar yoksa iman yok.  Bu ayet imanın yalnızca dil ile ikrar edilen bir başlangıç noktası değil, kalpte kökleşen davranışlarla kemale eden bir mertebe olduğunu bize göstermektedir. Bir madalyon, son bir durak. İlk basamak değil son durak.


İman tanımımızı Kur’ân oluşturuyor. Teslim olabilirsiniz ama iman bir mertebe bir sürecin sonunda ulaşılacak bir rütbedir.


Dolayısıyla iman bir iddia değil, zorluklar karşısında sadakatle sergilenen ahlaki bir duruştur. Ayrıca Ankebut suresi bağlamında düşündüğümüzde bu ayet Medine öncesi dönemde indiği yani peygamberin hicret edebileceği muhtemel yerlerden gelip, “Ya Resulullah! Ben ve kavmim sana iman ettik” diyenlerin olabileceği bir ortamda inmiş. Neden bu adamlar böyle bir iddiada bulunuyor? Gel bizim kavmimize yerleş. Bizim kavmimize tüm müminlerle birlikte hicret edin, gibi bir konjonktürde olabilir.


Veya ikinci bir alternatif Mekkeli müşriklerin gönderdiği kişiler olabilir. Bilemiyoruz.  Neden Mekkeli müşriklerin gönderdiği kişiler olabilir diyoruz? Çünkü Ankebut suresinin 11.ayetinde şöyle bir ifade var: “Allah elbette iman edenleri de bilir, münafıkları da mutlaka bilir.”


Yani mümin olmaya gelip biz iman ettik diyorsunuz fakat Allah münafığıda bilir gerçekten iman edeni de bilir, diye bir kayıt düşmüş Rabbimiz. Bu vurgu henüz imanı olgunlaşmamış, imtihanla pekişmemiş kişileri münafıklarla karıştırılabileceğini de bildirerek bizi uyarıyor. Bu adam tamam iman ettik diyor ama münafık olmayabilir. Burada da dikkat etmek lazım. Her yeni iman edeni münafık zannetmeyin. Böyle bir uyarı ile Ankebut suresinin girişi başlıyor.


İbrahim ÇELİK

 

 

 

 

 

 
 
 

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bize ulaşın
Bilgi paylaşımı için burdayız...

bottom of page