top of page

Cin dumansız ateşten mi yaratıldı?

 


ree

 

(Rahmân 89/15)


وَخَلَقَ الْجَٓانَّ مِنْ مَارِجٍ مِنْ نَارٍۚ

Ve ḣaleka-lcânne min mâricin min nâr(in)

 

Ve cânn’ı, dumansız nârdan yarattı.


Ayetin sıralamasına bakıldığında önce insanın yaratıldığı, sonra cânn’ın yaratıldığı gözükmektedir.


Cânn, Elmalılı’nın açıklamasına göre cinden farklıdır. Şöyle ki ‘cin’ cins isim, ‘cânn’ ise sıfat ismidir. Elmalılı cânn ve cin kelimelerinin mâlik ile milk gibivasıf olduğunu söylemektedir. Veya cin; milk gibi cins ismi, cânn da mâlik gibi sıfat ismidir. (Elmalılı) Bu kelime için cin’in tekili olduğu söylendiği gibi çoğul bir kelime olduğunu söyleyenler de vardır. (Bkz. Asım Efendi, Kamus. Cin md.)


Bu âyet dışında Kur’an’ın hiçbir yerinde ‘’Cinleri dumansız ateşten yarattık.’’ diye bir âyet yoktur


Ayrıca sözlükler cin kelimesinin tekilinin ‘cinni’ olduğunu kaydeder.Kur’an’ın metninde ‘cânn’ kelimesi geçtiği halde onu ‘cinni’/cinler diye tercüme etmeleri onunla ilgili bütün âyetlerin yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur.


 Şeytan, cin, cân, iblis kelimelerini Kur’an’ın anlatış biçimine göre kavranmadığı için kavram kargaşası ortaya çıkmaktadır.


 Kısaca cânn, insanı ayakta tutan enerjidir ve görünmez bir güçtür.!


 Cânn, c-n-n kökünden türemiştir. Toprağı ağaç yapraklarıyla saklanmış ve zemini görünmeyecek kadar kapalı bahçeye aynı kökten gelen cennet denmesi; aklın, fikrin saklanması, manasındaki cinnet; anne karnında saklandığı fetüse cenin; kişiyi oktan, mızraktan sakladığı için kalkana cünne isminin verilmesinin tek sebebi saklama, gizli olma, gizlenme manalarını barındırmasıdır. Cânan, duyu organlarından saklandığı için kalp anlamında kullanılmıştır. Cinn kelimesi bütün eski ve yeni sözlüklerde “insanın beş duyusuyla kavrayamadığı, algılanamayan; ancak somut veya soyut, varlığı kesin olan güçler” olarak yer alır. Sözlüklerdeki bu tarife göre melek ve şeytan terimleri de cin kavramı kapsamına girmektedir.Yani her melek ve şeytan(algılanamadığı için) cin’dir.Ancak her cin’in şeytan veya melek olduğu söylenemez. (Rağıb)


 Mâric, iki mana ile tefsir edilmiştir. Bazıları asıl manası, ızdırap anlamını ifade eden merec‘den,halis ateş ya da dumansız sâfi alev demek olduğunu söylemişler, bazılarıda merec‘in asıl manasının ihtilât (karışma) olması itibariyle, mâric‘inmuhtelit (karışık) dumanlı bir ateş olduğunu ifade etmişlerdir.


 İbn-i Abbas, “mâric” kelimesini“ateşin özü” diye tefsir etmiştir. (İbni Kesir) Karışık alev, dumansız ateş yada kızıl gibi manalar ifade eder.(Rağıb)


Nâr; parlak ve aydın olmak, birşeyden kaçmak, devenin üzerine damga koymak anlamına gelir.`N-v-r’ kökünden türeyen bu kelime (çoğulu nîrân ve envâr) sözlükte ateş, görüş, alâmet, gövdeye basılan damga demektir. Bu kelime Kur’an’da 145 âyette geçmiş ve âhirette günahkârların atılacağı cehennemin bir adı olarak “alevli ateş” anlamında kullanılmıştır. Nâr, ağaç ve kömürün yanmasıyla meydana gelen bir ateş değil,özel bir ateştir. Bu özel ateş elektriktir.


Şu an beş duyumuzda algılayamadığımız, dumanı olmayan özel ateşin insan hücresinde üretilen 50 milivoltluk elektrik enerjisi olduğunu biliyoruz. Elektrik saniyede 270.000 kilometre civarına karşılık gelen bir hızla vücudumuzda özellikle sinir hücreleri ile verileri iletir ve işler.


Vücudumuzda toplam 40 watlık elektrik enerjisi üretilir. Bu elektrik enerjisi olmadan vücut çalışamaz; elektrik her birimizin yaşamını sürdürebilmesi, konuşabilmesi, hareket edip istediklerini yapabilmesi içinhayati önem taşır. Aksi takdirde kişi ya felç olur ya da ölür. Çünkü elektrik olmadığında bütün yaşamsal faaliyetler durur. İnsan elektrikle iletişimini sağlayan, elektrikle hareket edebilen ve elektrikle beş duyusunu kullanabilen bir varlıktır.


Kişi bunun hiç farkında olmasa da dünyaya geldiği andan itibaren tümüyle elektrik enerjisine bağlı mekanizmalarla görmeye, anlamaya akletmeye başlayarak çevresini tanır ve gelişir. Kalbi durmuş ve ölmek üzere olan bir hastaya ilk olarak elektrik şoku uygulanmasının sebebi de budur.


Böyle durumdaki bir hastaya iyileşmesi için ilaç, vitamin veya herhangi birbesin maddesi verilmez. Vücuda fayda sağlayacak çok sayıda madde varken kalbin çalışması için öncelikle elektriğe ihtiyaç duyulur. Çünkü vücudun elektrik sistemi herhangi bir nedenle bozulduğunda veya vücudun canlandırılması gerektiğinde, hiçbir şey elektriğin yerini tutmayacaktır. Kısacası insan vücudu hayatta kalmak için elektrokimyasal bir enerji sistemine muhtaçtır.


 Elektriğin dahi bilinmediği bir dönemde Kur’an’ın, maddesi et ve kemik olan bedenden sonra milivoltlardan oluşan elektiro kimyasal sisteme, nüzûl ortamındaki muhatabın da itiraz etmeyeceği tarzda değinmesi Kur’an’ın kesinlikle beşerüstü ilahî bir kudretin sözü olduğunun somut delili değil midir?


İbrahim ÇELİK

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
KADERE İMAN DİYE BİR ŞEY YOK!

İmanın şartları içinde ‘kadercilik yoktur’, ‘kadere iman’ diye bir şey de yoktur.   Kur’ân’ın ‘kader’ dediği, tabiat kanunlarıdır. İnsanın alnında, insanın fiillerini belirleyen bir kader; böyle bir ş

 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin

Bize ulaşın
Bilgi paylaşımı için burdayız...

bottom of page