Kurân ve Hayat Kurân ve Hayat
top of page

İMANIMIZI MİRAS YOLUYLA ALMAYALIM!

Yazarın fotoğrafı: ibrahim celikibrahim celik

(Şûrâ 62-14)

 

 

وَمَا تَفَرَّقُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌسَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫رِثُواالْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ

Vemâ teferrakû illâ min ba’di mâ câehumu-l’ilmu baġyen beynehum(c) velevlâ kelimetun sebekat min rabbike ilâ ecelin musemmen lekudiye beynehum(c)ve-inne-lleżîne ûriśû-lkitâbe min ba’dihim lefî şekkin minhu murîb(in)

 

Kendilerine ilim geldikten sonra haddi aşanlardan başkası tefrikaya düşmedi. Eğer Rabbinden belirlenmiş bir ecel kelimesi olmasaydı mutlaka onların arasında karar verilirdi. Muhakkak ki onlardan sonra kitaba varis olanlar, gerçekten onda muğlak bir ikilem içindedirler.

 

Gelen ilim karşısında yaşantı ile vahiy uyuşmayınca tefrika çıkarıyorlar. Hadsizlerin en büyük zaafı ne bilmediklerini bilmemeleridir. Bu durum bilen muvahhitler tarafından onlar gibi yapmama olarak hayata yansıyor.

 

Yani bir mümin kesinlikle bir kafire, müşrike benzememeli. Biz bu benzememeyi bıyık boyu, sakal boyu, kıyafet olarak anladık. Öyle değil. Zihniyet olarak benzememeli.

 

Allah Resul’ünün müşriklere, kafirlere benzemeyin hadisi de bunu anlatıyor. Hadiste anlatılmak istenen zihniyet olarak müşriklere benzemeyindir. Çünkü müşrik bölme ve parçalama yanlısıdır. Mümin birleştirme yanlısıdır.


Burada ve devam eden ayetlerde bu birleştirmeyi okuyacağız. Tefrika virüsüne karşı müminlerin nasıl savaştığını göreceğiz.

 

Şura 10’da Rabbimiz: “Allah’ın astında veli edinenlerin hükmü sadece Allah’a aittir” diyordu. Yani müşrikler hakkında bile bir hüküm vermeyin bu hüküm sadece Bana aittir demektedir.


Şura 14’de de bunu okuyoruz. Çünkü biz hüküm verdikçe onlar bizden uzaklaşıyorlar ve tefrika derinleşiyor.  Dolayısıyla sadece kılık kıyafette farklı ama onlar gibi yaşayan bir dindar tipi oluşuyor zamanla.

 

Bazı müfessirler kitaba varis olma ifadesindeki kastın Yahudi ve Hristiyanlar olduğunu düşünmüşler. Burada Mekkeli müşriklerden ziyade kendilerine kitap verilenlerin beklediği resul ve beklediği kitaba rağmen onların menfaatleri ile hakikat arasında kalmaları anlatılmış. Bu hali Kurân’ı Kerim muğlak bir ikilem olarak anlatmaktadır. Burada “onlardan sonra” ifadesi ise 13.ayette anlatılan Hz. Nuh, Hz. Musa, Hz. İbrahim ve Hz. İsa’dan sonra bu şekilde tefrikaya düştüler şeklinde süreci anlatmıştır. Hakikati kendi emekleri ile değil de varis olarak miras olarak alanların durumundan bahsediyor.


Yani biz dini bir mirasyedi olarak anne-babamızdan alırsak, burada bir emeğimiz olmazsa orada çok rahat tefrikaya bölünebiliyoruz. Çünkü taklidi bir iman oluyor.


Tarihin bir döneminde ortaya atılmış bir içtihat belki o dönemin sorununu çözdü. Fakat siz o içtihatı din haline getirirseniz bugün tefrikaya sebep olur. Bugün hiçbir sorun çözmez, sorunsala dönüşür.


O YÜZDEN LÜTFEN İMANIMIZI MİRAS YOLUYLA ALMAYALIM. Bu hal zamanla oluşan dindeki bozulmaya manidir. Bozulan din günü kurtarmaya yetse de nesiller sonra bazı sorunlar ortaya çıkaracaktır. Kolaycılığın oluşturduğu peşin kabuller hayat ile inanç arasında bir uçurum oluşturuyor. İşte muğlak ikilem bu. Ne inandığı gibi yaşayabiliyor ne yaşadığı gibi inanabiliyor.


Muhatap ya yaşamadığı değerleri savunacak sözde, şekilsel ya da savunduğun değerlerin ilahi değil beşerî yorumlar olduğunu kendi emeği ile ispatlayıp bu muğlak ikilemden kurtulacaktır. Rabbim bizleri de onlardan eylesin.


Hüseyin Kemal GÜRGER

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

8 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Gaz Çıkarmak Abdesti bozar mı?

"Hasta yahut yolcu iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz toprağa teyemmüm edin;...

Comentarios


bottom of page