İnsanların yaratılışında DNA’mıza kodlanmış olan beş temel özellikler vardır.
1- Beslenme içgüdüsü
2- Çanını koruma içgüdüsü
3- Cinsellik içgüdüsü
4- Merak içgüdüsü
5- Tapınma içgüdüsü
Beslenme içgüdüsü: insan aklını kaybetse bile kaşığı eline aldığında kulağına götürmez. Besleneceğini bilir.
Canını koruma içgüdüsü: Deliyi bile dövmeye çalışın kendisini korur. Bana vurma der.
Cinsellik içgüdüsü: Hiçbir şey öğretmeseniz bile insan vakti gelince bunu keşfeder.
Tapınma içgüdüsü: Mevcut her inanış kendisinin doğru olduğunu savunur. Hiç kimse dedesinden, babasından duyduğu, öğrendiği dinden pişman değildir. En azından çocukken. Hristiyanlar Hristiyan oldukları için, Yahudiler Yahudi oldukları için, Müslümanlar da Müslüman oldukları için şükrederler. Ve “Ne kadar şükretsek azdır’ derler. Hepsi kendi dininin gerçek din olduğunu, gerçek hakikat olduğunu savunur.
Biz de Müslüman olarak doğduk ve önümüze İslam diye bir dini annemiz, babamız verdi. Sonra belli bir yaşa geldikten sonra düşünmeye başladık. Düşündüğümüz zaman karşımıza birtakım problemler ve sorunlar çıktı.
Bazılarımız bu böyle olmamalı bunun doğrusunu öğrenmek için çaba sarf etmem lazım, gayret göstermem lazım diyerek arayışa girdi.
Diğer bir kısmıda eğer bu böyle ise ben bunu böylece kabul ediyorum, ben sorgulamam, ben düşünmem, ben akletmem. Din buysa ben buna uyarım dedi.
Mevcut din adamlarımız ve dünyadaki diğer din adamları dini bir meslek kabul ettikleri için şöyle bir cümle kurarlar: “Hastalandığınız zaman nasıl doktora gidiyorsanız, bina için inşaat için nasıl mimara gidiyorsanız, konu din ise din adamına gelmeniz lazım” diye bir cümle kuruyorlar. Ve diyorlar ki: “Bak kardeşim hastalandığında nasıl doktora gidiyorsan konu din ise din adamına gitmek zorundasın. Çünkü o o adamın işi mesleği. Onu o adamdan öğrenmen lazım” diye insanları din adamına yönlendiriyorlar. Dinin bir meslek olduğuna inandıkları için insanlara sözde mantıklı bu cümleleri söylüyorlar.
Eğer bu metod doğru olmuş olsa bir Hristiyan’da hastalandığında doktora gidiyorsa aynı Hristiyan din için mecburen kilisiye, papaza gidecek.
Sizin öyle bir şey söylemeniz lazım ki bunun hakikaten doğru dini anlayıp ulaşabilme sebebine ulaşması, bu gaye için çalışması lazım.
Biz diyoruz ki: “Dininizi kaynağından öğrenin. Ve kaynağından öğrendiğiniz dine şirk bulaştırmayın. Allah’ın kelamına beşerî sözleri katmayın.
Dinler tarihinde bütün dinlerin başına gelen problemler aynı. Havariler gelmiş bir şeyler katmış ilave etmiş ya da çıkartmış. Bizim ashabımız, sahabemiz bir şeyler ilave etmiş ya da çıkartmış. Bir sahabenin söylediğini başka bir sahabe inkâr ediyor, kabul etmiyor.
1440 yıl önce söylenmiş sözlerden kendine ruhsat, delil çıkartanlar işte bunu görmemezlikten geliyor. Maalesef bütün dinler, din adamları tarafından mezheplere bölünmüş. Şu anda İslam’da mevcut olan mezhep sayısı 4 değil 44 de değil yüzlerce mezhep. Mezhep birisi tarafından alınan içtihatlardır alınan hükümler alınan kararlardır. Fakat 4 hak mezhep var diyerek bize 4 tanesini kabul ettiriyorlar.
İmam Azam Ebu Hanife, İmam Şafiye buda doğrudur diyemez. Çünkü öldükten sonra şafi doğdu. Bir Hanif’inin bir şafinin hükmünü onaylama ihtimali yoktur. Hanbeli, Maliki, Şafi ya da Hanif’i. Bunların hepsi aynı bölgenin insanları. Bunların dördü de kendi iradeleri ile kendi akılları ile hükümler veriyorlar. Bizimkiler buna içtihat diyor. İnceledi, araştırdı, baktı… hayır hayır. Kendi içtihadı. Nereden nasıl aldığı belli olmayan kendi kararları. Ama bizimkiler alim olarak kabul ettikleri için aldıkları karara da itiraz ediyorlar.
Adam dinde kolaylıktır diye mezhebi veriyor. Ama mezhebin sahibine sormuyor. Şafi mezhebi hacca giderken havaalanında uydum Hanefi mezhebine diyerek Hanefi mezhebine geçiyor. Ya da Hanefi mezhebinden birisi eli kanadığı zaman tekrar abdest alma ihtimali yoksa uydum Şafi’ye diyor. Ama bu mezhebin kurucuları bunu kabul etmiyor. Hanefi mezhebi diyor ki: “Elin kanadığı zaman abdestin tekrarı gerekir. Yeniden abdest alman lazım” Bak başka mezhepte farklı ise ona geç demiyor. Bunlar birbirlerinin görüşlerine muhalefet ediyorlar. Bu dört mezhebin farzları farklı. Farzları kim koyar? Allah. Neden sizin farzlarınız farklı diye sorun. Adamlar insanın gözünün içine giren kazık gibi çelişkiye “rahmet, kolaylık” diyorlar.
Mahkeme-i Kübra da önce sizin mezhebiniz mi sorulacak? Kabir azabını, kabirde sorguyu savununlar önce size kabirde mezhebiniz mi sorulacak? Mecburen evet demeniz lazım. Çünkü yaptığınız bütün ibadetler mezhebinize göre geçersiz olabilir mezhebinize göre geçerli olabilir. Eğer bir insan mezhebinin ne olduğunu söylemeden mezarda nasıl sorguya çekilecek?
Çelişkinin olduğu yerde birisinin yanlış karar aldığı net olarak belli. Ama hangisinin yanlış karar aldığını hiç kimse onaylayacak güce sahip değil. Bunların kararlarının yanlış ya da doğru olduğunun sunulacağı herhangi bir yer yok. Kurân’a da sunamazlar. Çünkü bunların derdi Kurân’da zaten yok. Kurân mezhepler üstüdür, Kurân mezhepsizdir. Müslüman’ın mezhebi olmaz. Müslümanın bölünmemesi lazım. Müslüman tek ümmettir. Müslüman ve Hanefi, Müslüman ve Şafi, Müslüman ve Hanbeli derseniz şirke girersiniz. Sizin hüküm koyan Allah’ın haricinde bir kişiniz daha olmuş olur.
La ilahe illallah nedir? “La ilahe” İlah yoktur, “illallah” Allah’tan başka. İlah yasa koyan, hüküm koyan demektir. Eğer sizin bir mezhebiniz var ise o mezhebin kurucusu Allah’a rağmen haramlar ve helaller koymuştur. Neden Allah’a rağmen diyorum? Çünkü birisinin haramı öteki mezhebin haramına uymuyor. Birisinin helali ötekinin helaline uymuyor.
Şimdi buradan geçiyoruz bunların en önemli kaynağı olan hadis ilmine. Ben hadis inkarcısı değilim. Çünkü inkar etmek demek var olan bir şeyi kabul etmemek demektir. Ben hadislerin tümünün Kurân’a hakaret olduğunu iddia ediyorum, bunu savunuyorum. Eğer siz Kurân hadise muhtaç diyorsanız sizinle aynı dinden değiliz. Bir tek hadis vardır o da Kurân’dır. Kurân harici hiçbir hadise itibar edilmez. Tarihsel veri olarak itibar edilmez. Her yerin tarihi farklıdır. İslam tarihini İran’dan okursanız başkadır, Yemen’den okursanız başkadır, Türkiye’den okursanız başkadır. Hadislere Kurân’da yok diye bakılmaz. Sizin Kurân’da bulamadığınız bir konu dinin konusu değildir. Onun için Kurân’da yoktur. Örneğin: Tuvalete nasıl gireceğiz, tırnağımızı nasıl keseceğiz, yemek yerken hangi elimizi kullanacağız işte bunları Kurân’da bulamazsınız. Çünkü bunlar dinin derdi değil. Hadislerin tümünü yok saymadan iman etmiş olamazsınız. Hadis ilmi diye size verilen bütün sözler Kurân yetmez diyenlerin sözleridir. Eğer siz Kurân yetmez diyorsanız, ayet size diyor ki: “O zaman getirin kitaplarınızı” diyor. Siz de evet deyip Kütüb-i Sitte’yi götürüyorsunuz. Kurân’daki müşriğin yerini almış oluyorsunuz, farkında mısınız?
Allah’u Teala diyor ki: “Benim yazdığım bunlar, verdiğim haram listesi. Bundan başka haram göremiyorum” de diyor. Varsa eğer başka haramınız buyurun kitabınızı getirin diyor. Bizimkiler de evet diyorlar getiriyorlar.
İslam tarihinde her hadisin yine hadis ilminde tersi bir hadis vardır. Mesela Cuma kutsaldır hadisi var, Salı mübarektir hadisi var, Perşembe en önemli gündür hadisi var. Temizlik imandan gelir hadisi var, ahırda namaz kılabilirsin hadisi var. Hadislerdeki problemleri anlatarak, problemsiz hadisleri kurtarmaya çalışırsanız manzaranın bütününü göremezsiniz. Eğer bir adım geri çekilir de hadis bize niye lazım diye sorarsanız farkına varırsınız. Lütfen hadislerden uzak durun ve bana Kurân yeter deyin. Ve karar verin. Ehli sünnet misiniz yoksa ehli Kurân mı?
Hadislerdeki problemleri anlamak için en sağlam hadisleri analiz edin. İslam tarihinin en sağlam iki hadisini veriyorum:
1- Veda Hutbesi. Ravisi Ebu Hureyre’dir, Buhari’dir binlerce kişi. Rivayetler otuz bin diyen var, yüz yirmi bin diyen var. Onlar savunduğum gibi hadisteki basit çelişkiler.
Veda Hutbesinde Allah’ın Resul’ü: Hadis kitaplarında “bunu duyanlar duymayanlara anlatsın” diyor.
2- Ayriyeten “Benim söylemediğim bir sözü söyleyen cehennemdeki koltuğunu hazırlasın” hadisi de var.
Şimdi soruyorum: Veda hutbesi 4 çeşit. Bu konu hakkında fikrin nedir?
Bakın 4 farklı yer o kadar önemli ki. Veda hutbesinde Resul ümmetine bir şey emanet ediyor. Bu emanetin listesi farklı.
1- Size iki emanet bırakıyorum. Kurân ve Ehli Beytim.
2- Size iki emanet bırakıyorum. Kurân ve Ashabım.
3- Size iki emanet bırakıyorum. Kurân ve Sünnetim.
4- Size bir emanet bırakıyorum. Kurân.
Şimdi dört farklı veda hutbesi var. Dördü de aynı şey manasına gelmiyor. Ehli beyt ev halkıdır. Kurân ve kendi ailemi bırakıyorum demiş. Yani seyyidleri bırakmış. Hasan ile Hüseyin’in soyundan gelenleri.
İkinci veda hutbesindeki emanet. Kurân ve arkadaşlarımı, dostlarımı size emanet bırakıyorum diyor.
Üçüncüsü eylem. Birincisi şahıs, ikincisi şahıs üçüncüsü eylem. Size sünnetimi bırakıyorum diyor. Tabağın dibini sıyırmak, pazarlık yapmak, farzların arkasından namaz kılmak vs.
Dördüncüsü ise sadece Kurân’ı bırakıyorum diyor. Ben sadece Kurân bana yeter dediğim halde bu hadise ihtiyacım yok. Hadis savunucularına bak işte bu hadis doğru demem. Çünkü benim elimde ayet var. Hadise ihtiyaç duymam ki.
Zümer suresi 11 var, Ankebût Suresi 51 var. Bir sürü ayet var. Bana Kurân yeter. Bana Allah yeter. Ama hadis savunucularına, hadise ihtiyacımız var diyenlere yetmiyor.
Hadisi savununlar sürekli Resul’ü sen postacı mı yaptın diyorlar. Resul’e itaatsizlik Allah’a itaatsizliktir. Resul’e itaat Allah’a itaattir. Siz Resul’e itaati Buhari’ye itaat zannediyorsunuz, Müslüm’e itaat zannediyorsunuz? Buhari İmam Azam Ebu Hanife’ye hakaret ediyor siz saklıyorsunuz. İmamı Azam Ebu Hanife Buhari’den Resul’e sene olarak, yıl olarak daha yakın. Ehli sünnet tasavvufu sevmez, tasavvuf ehli sünneti sevmez. Ama şu anda inanılır gibi değil bütün ehli sünnet tasavvufçu olmuş, bütün tasavvufçular ehli sünnetiz diyor. Bunlar birbirlerini öldürüp, asıp kesen insanlar.
Comments